(15 Ağustos 2014)
Kısa tutmak için elimden geleni yapacağım, ama bu güzide, nadide şahsa dair bir dolu sayfayı doldurasım var.
Ülkemiz, devletimiz, bir sistem benimsemiş. Evvela dünyanın akıp giden yeni alışkanlığı benimsemiş bu teamülü. Biz de bir yerinden yakalayıp, ayak uydurmak zorunda kalmışız. Bu sistem, bize sıradan, düz, ufku seyrek, basireti eksik, bilinci kapalı, iş bitirmekten aciz, meziyetsiz, mutsuz, çaresiz, kifayetsiz ve ne yapacağını bilmez insanlar yetiştiriyor. Bu sistemin ısrarcılığına karşın, isyan eden istisnalar çıkıyor, dünyayı, tarihi, makus talihi değiştiriyor.

Böylesi zat-ı muhteremleri evlâ kılan nedir peki? Faziletleri, erdemleri, özverileri, vicdanları, kibarlıkları; işlerini severek, icabında ve uğrunda kendilerini feda ederek yapmaları, bir ülkü, bir amaç uğruna tuttuklarını koparmaları, ‘sevdalarına’ hayatlarını adamaları…

Biz, hiçbirimiz, onun mertebesinde bir karaktere sahip değiliz.
Sabır, tevazu, hem ekibin hem rakibin halinden anlamak, sözün en sağlam senet olması, işini başarıyla, ama dürüstlükle yapmak... Bir de üzerine, efendi, çelebi kalabilmek… Bu, sıradan bir insan için bile, hele de günümüzün kapital temelli dünyasında, hiç kolay değildir.
İşte bu nedenden ötürüdür ki, yeni dünya düzeninde yeri olamayacak, kendisi gibi kalamayacak bir insan figürünün son timsalini, iki gün evvel sonsuzluğa emanet ettik, bugün de son yolculuğuna uğurladık.


Her şeyi, her fazileti, hem de makam mevkiyi idare etme becerisiyle sundu, öğretti bizlere dervişimiz, çelebimiz; onur kelimesinin, şeref kelimesinin, zerafetin sözlükteki ve hayattaki en mühim karşılığı olan babamız, başkanımız.
Öyle bir insan düşünmek gerekir ki, 88 yaşında bile bir masada hikaye anlatacakken, ayakta bekleyen hanımlara yer vermeye çalışan, onlar ayakta kaldıkça hikayesine girizgâh yapmaktan kaçınan bir kibarlığı haiz… Bunun adı, tarifi, karşılığı olamaz..
Böylesi mizaca sahip kişilerin, büyük yöneticilerin ardından gelmek, hatıralarına layık olmak, böyle insanlar olmak kadar zordur.
![]() |
Amcam Hasan Orhan Özenç, Beşiktaş'ımızın Çelebi'si ile birlikte... |
Onunla, o bayrakla, Beşiktaş ile içimize zerk olunan erdemleri muhafaza ederken, bir yandan da itidalimizi yitirmemeye, 2000 öncesindeki Beşiktaş’a layık olmaya çalışacağız.. Söylemesi de zor, yapması da. Fakat o, çelik bakışlı, yüce gönüllü suret, bize, hep yol gösterecek...
Benim en büyük acım, onunla yüz yüze tanışamamış, denk gelememiş olmak, bir fotoğraf bile çektirememek, anılarını dinleyememektir. Daha dün, Abdi İpekçi Arena’daki Türkiye — İspanya hazırlık maçında, basketbol federasyonumuzun organizasyonuyla maça gelen onlarca ülkeden basket sevdalısına, bilhassa aynı tribünde oturduğum Afrikalı basketseverlere anlattım onu; göğsümdeki resmi sordular, üstümdeki formayla başladım anlatmaya, dilim döndüğünce satırlara, kelimelere sığdırdım onun büyüklüğünü. Şaştılar…

Eğer biz, ömrümüz vefa ettikçe, doğrudan şaşmazsak, bir nebze olsun Seba Başkanımız'a, dervişimize benzemeye nail olursak, ona ve nice Beşiktaş’lı büyüğümüze layık olursak, biliniz ki, benim nezdimde, bizi terk-i edepten alıkoyan baş amil, Süleyman Seba’nın hatırasıdır...
Bilinen hikayeleri bilen kişilerden dinlemek gerekir diyerek, ötesini anlatmaya dahi başlamıyorum - sonu gelmez bir tufanı tetiklemiş olurum. Ama asıl büyüklük O’dur, onun ilkeleridir bu hayatta, meselenin tek hülasası budur.

Türk sporu, sportmenliği seninle cennete uğurladı. Biz, hepimiz, herkes, kimsesiz kaldık…
Senin rahle-i tedrisatın, bizim için şereftir, insalığın, adamlığın tarifidir.. Neyi nasıl yapacağımız, şeyi nasıl şey yapacağımız, başımızı huzur içinde nasıl yastığa koyacağımız, artık, sayende, malumumuzdur.
1984'ten itibaren, biz,
Süleyman Seba’nın Kartallarıyız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder