17 Ağustos 2018 Cuma

Keşke İçimize Sinse...


Beşiktaş, dün Linz deplasmanında 2-1 mağlup olmasına karşın deplasman golü kuralıyla ilk maçın skoru sayesinde turu geçen taraf oldu. Peki, bizler buna yeterince sevinebildik mi?

Hem evet, hem hayır. Yani, neticeye bakarsak, elbette ki evet. Ama, Hatice'yi, daha doğrusu istikamet yönündeki engelleri aşma becerimizi dikkate alırsak, hayır. Çünkü belli ki geçen yıllar içerisinde takımda veya Şenol Hoca'da değişen bir şey yok. Ve ligi iyi-kötü bu halimizle bir yere kadar kotarabilirken, Avrupa disiplinindeki rakipler bize hâlâ her seferinde derin nefes aldırıyor. Bu yüzden de, huzursuzuz.

Son nefesimiz bile olsa, bunu derin derin değil, huzur içerisinde almak istediğimiz için...

Şu an için tüm taraftarlar Lens, Caner, Adriano, Babel ve Medel üzerinde mutabık kalabilirler; bu isimler, kadrodaki yerlerini hak ediyorlar ve onlara güvenebiliriz. Oğuzhan ve Larin'e makul ölçüler içerisinde bel bağlayabiliriz. Roco onca güzel hareketin ardından yaptığı o tuhaf hatayla dün tam anlamıyla Beşiktaş'a ait olduğunu (!) gösterdi. Pepe de böylesi 1-2 kritik hata yapmaya meyilli. Tolga ve Tolgay ise... kredilerini şimdiden tükettiler. O cephede de değişen bir şey yok kısacası. Takımın tamamı kötüye gitse belki sırıtmazlar, ama güzel işleyen bir düzen, sadece bu iki çarkta afallıyorsa, teşhis etmesi daha kolay oluyor.

Gökhan Gönül'ün yedek kalmaması, Quaresma'nın ise hep böyle 55. dakikadan sonra oyuna girmesi lazım. Aynı tarife, Gökhan Töre için de uygulanabilir.

Negredo'nun güzel ama bir o kadar da tesadüflere bağlı son dakika golü olmasa elenecektik; ki biz bu oyun kalitesiyle Linz'e elenmeyi zaten hak etmiştik. Ve böylesi durumlarda, gelecek kötü sonuçlara 'tüh!' demek, hatalardan gol yememeyi bir sanat değil, alışkanlık haline getiren takımların meziyeti olabilir nitekim. Bizse her maç kendi hatalarımızla kalemizde gol görmeyi bir tutku haline getirdik.

Negredo'nun kırmızı kart görmesi ise tam bir şaklabanlık öyküsü... Sevinci kursakta bırakan bir ukte.


Ama asıl mesele, Şenol Hoca. Antipatik olmamak, samimi davranmak onun alamet-i farikasıydı. Sözleşmesinin son senesinde, başkanlık için erken yapılacak seçimlerin arifesinde, bu derece kaotik bir ortamda, o da sempatikliğini yitirmeye başladı. Müzmin olmamak lazım. İptilayı boş vermek lazım. Lüzumsuzsa söndürmek lazım.


Özetle, sınavı asgari geçer notuyla tamamladık. Sorunun çözümü için gidiş yolundan verilecek puanları toplayamadık, bu yüzden eldeki sorunları halledemeden soruyu yarım yamalak çözerek sınıfı geçmek bizi tatmin etmedi. Yine.

Beşiktaş'ımıza Partizan karşısında (ve sezonun geri kalanında) çok daha kaliteli galibiyetler diliyorum. Sahadaki neferlerimiz artık taraftarlarımıza daha huzurlu ve rahat bir nefes alabilme şerefini bahşetsinler; biz bu iltifatı hak ediyoruz, onları da bu göreve layık görüyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder