11 Temmuz 2018 Çarşamba

Eskilerden Bir Dem: John Starks

Bugünkü konuğumuz, draft edilmeden NBA'e giriş yapan oyuncular içerisinde tüm zamanlarda Ben Wallace'ın arkasından en iyi ikinci oyuncu olduğunu iddia edebileceğim John Starks. Ama onu tanımlayan şey, savunma kabiliyeti, görev adamlığı, 6. adamken bile takımının skor ve dış şut yükünü sırtlayabilmesi, ebatlarına oranla akıl almaz düzeydeki atletizmi veya sert oyun tarzı değil, hırsı ve çirkefliği. 


Michael Jordan'ı bile (hem de dönemin NBA komisyoneri David Stern'ün gözleri önünde) çileden çıkarıp kavga etmeye zorlayan, kendinden hallice karakterli Reggie Miller ile iğrenç tartışmalara ve polemiklere giren, Vernon "Mad Max" Maxwell gibi kavgaya dünden razı savunmacıları fiştekleyen Starks, Pat Riley yönetimindeki New York Knicks'in 'Bad Boys' Detroit Pistons'tan bile sert bir üslup benimsediği 90'lı yıllardaki 'kemikkıran' kadrosunun en temel parçalarından biriydi. 


Yere düşen rakibinin kalkmasına yardım eden oyuncusuna 50,000 Dolar ceza vermekten çekinmeyen, rakip takımla sahada her türlü sohbeti yasaklayan Riley, Charles Oakley, (rahmetli) Anthony Mason, Charles Smith, Derek Harper, Greg Anthony, Mark Jackson, (bir vakitler) Xavier 'X-Man' McDaniel ve elbette, Patrick Ewing gibi, tasarladığı kurguya 'cuk' diye oturan bir nüveyi hayallerinde bile göremezdi herhalde. Ama ekibin en sinir bozucu kişisi, kuşkusuz ki, Starks'tı.


New York'un atmaya değil, tutmaya ve bükmeye şartlandığı bu dönemde, Derek Harper, Mark Jackson ve Xavier McDaniel gibi yaratıcı alternatifler tükendiğinde, Starks sazı devralırdı. Herkesin ellerinin titrediği yerde benchten gelip, korkusuzca oynar ve çoğu kez de takımının sayı kategorisindeki lideri olurdu (bu tarz bir 6. adam performansını yıllar sonra - ama bambaşka şekillerde - bize  Andre Igoudala da gösterdi).

Sonra Riley gitti, Jeff Van Gundy geldi (aradaki Don Nelson dönemini saymıyorum bile). Gundy, aynı sert ve yıldırıcı sisteme Charlie Ward isimli NFL yıldızı bir 'biçerdöver'i, Larry Johnson'ı, Herb-Buck Williams gibi veteranları, Allan Houston'ı, Marcus Camby'yi, Chris Childs'ı ve sonraları, Latrell Sprewell'i ekleyerek adım adım 99 NBA Finali'ne yürüdü (üstelik, tarihteki ikinci 1-8 play-off eşleşmesi sürprizine imza atıp ilk sıradan play-off'a giren Miami Heat'i yenerek ve Patrick Ewing'i sakatlığa kurban vermesine rağmen! Çok yaşayasın, nur olasın genç Marcus Camby!). Ama bu sefer, kadroda kentin ve takımın sembol ismi Starks, yoktu... Sezon başında Sprewell uğruna Cummings ile birlikte takaslanmış ve soluğu Golden State Warriors'da almıştı...

Peki, Starks'ın en büyük başarısı neydi? 10 bin sayı barajını geçmesi veya All-Star seçilmesi değildi. Şüphesiz ki, 90'ların başında, Charles Smith'in mahvolduğu yerlerde sahneye çıkıp, zirve yıllarını geçiren Jordan'lı Bulls'a kafa tutabilmesi, her an agresif, yılmayan ve geri adım atmayan bir karakter ortaya koyabilmesi ve 1992 ile 1993'te az daha Bulls'u yenip takımını NBA Finali'ne taşıyabilmesiydi. Bu isteğine 94 Finali'nde, Jordan emekliliğini ilk kez açıkladıktan sonra erişse de, Hakeem Olajuwon'lı Rockets karşısındaki 7. maçta rezil ötesi bir dış şut performansı (0/11 üçlük, 2/18 saha içi isabet) sergileyerek dibe vurmuştu Starks. Ama, hiç mi hiç unutulmayacak isimler arasına girmeyi başarmıştı. Üstelik New York gibi bir şehirde, ve draft bile edilmeden bu lige girmişken...

İşte karşınızda, her yönüyle, Starks kolajı silsilesi...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder