1 Temmuz 2018 Pazar

NBA Standartları


12 Dev Adam, bugün oynanan maçta İsveç'i yine Cedi - Furkan ikilisi sayesinde 77-52 yenerek grupların ilk aşamasını lider tamamladı. Üst grupta İspanya, Slovenya ve Karadağ gibi daha güçlü basketbol ülkeleriyle karşılaşacağımız hesaba katılırsa, İsveç'i hangi şartlar altında yenebildiğimizi biraz incelememiz gerekir. Zira tablo, pek iç açıcı değil...



Maçın ilk çeyreğinde tamamen düzen dışı ve bireysel yetenek ekolünden gelen üç adet üçlük isabeti bularak belki 9-0 öne geçtik, fakat sonrasında yavaş yavaş 2-10'luk bir seri yiyerek avantajımızı yitirdik. Maça düşük yüzdelerle başlayan Cedi ve Furkan 'açılana' dek de hücumumuzdaki kısırlık, savunmamızdaki yavaşlık hep sürdü. Biz, artık açık alan takımıyız, tempo takımıyız, ritim takımıyız, bu belli. Zira sete set kaldığımızda hiçbir hücumu olması gerektiği gibi bitiremiyoruz. Savunmamız da hücumumuzla şekilleniyor, yani eski âdetleri tersine döndürdük.


Neden mi? Çok basit: Wilbekin, Sertaç ve Semih hariç kadrodaki hiçbir oyuncumuz kendi kulüp takımında bir 'setin' bitirici halkası olarak oynatılmıyor ve bu role alıştırılmamış durumda. Dahası, her birine özel pozisyon hazırlamak gerekiyor. Üstelik, Semih de Sertaç da hem formsuz, hem yorgun. Ancak en muazzam şekilde yapılan servisleri bitirebiliyorlar. Wilbekin de buraya zaten servis işi için geldi ve o da çok yorgun. Metin ve Metecan'a düzen içerisinde bir pay ve paye çıkarmak zor, onlar da daha ziyade kaos basketbolunu seviyorlar. Melih ise, bu iki maçta olduğu gibi, hiç ritim bulamayabiliyor. 

O da yokları oynarken, Doğuş, Göksenin, Ege, Kartal, Barış gibi isimlerden gelecek isabetler genelde 'sürpriz' niteliğini taşıyacak. Çünkü Wilbekin hariç delicimiz olmadığı için, Ergin Hoca'nın 2014-15 yıllarındaki ekolü gibi penetreye dayalı oynayamıyoruz. Bu da, boş atış bulma şansımızı çok düşürüyor. Geçiş içerisindeki hücumlarda, tempo varken onlara bir şeyler yaratmak kolay. Ama tempo ve ritim için çok koşmak, çok dayanıklı olmak lazım ve biz de fiziksel açıdan Slovenya ve İspanya'dan gerideyiz.




E, peki, Eylül ayındaki üst grup maçlarında, Cedi ve Furkan da NBA'de olacaklarsa, biz bu şartlar altında neyi, nasıl oynayacağız da kazanacağız? Bunun cevabını vermek çok zor. Kulüplerinde bitirici rolde olmaya alıştırılan yerlilerimiz yoksa, 1 değil 3 Wilbekin bile zorlanabilir. Dahası, uzun rotasyonumuza da Emircan, Ömer Faruk ve Egemen'i MUHAKKAK dahil etmeliyiz ve bu oyuncular da bedenlerine bir an evvel atletizm ve kalıp eklemeliler. Onuralp ve Muhaymin de şans bulabilmek için kiralanacak gibi görünüyor; bu da, Rıdvan, Erkin, Yiğit Arslan, Buğrahan, Metehan, Tolga, Tayfun, Yiğitcan, Efe, Berke, Ege, Egehan, Eray, Oğuzhan, Ömer Utku, Yesukan gibi isimlere yoğunlaşmamızı gerektiriyor. Yoksa Melih'in formsuz gününde 58 sayıda kalmamız işten bile değil yine...



Ben bu sorunu, yani yerlilerimizin hücumcu ve bitirici olarak oynatılmama alışkanlığını geçtiğimiz yıl Ömer Onan'a, yani Federasyon kademesine de sormuştum. Üstelik, kendisinin Efes'teki tarzı ile Ülker-FB'deki tarzı arasındaki farkı örnek göstererek. Aldığım cevap, "Mutlaka bunu teşvik etmek için bir şeyler yapılacak" olmuştu. Hayırlısı diyelim.

Sözün özü; tempo ve ritim bulunca, Cedi ile Furkan da ısınınca, burada bekleneni yaptık. Ama Eylül ayında... manzara çok karanlık olacağa benziyor. 12 Dev Adam'a tebrikler, fakat yerli oyuncuların durumu sebebiyle ne yazık ki kış gelmeden çok karamsar sözler söylemek zorunda kaldık... Ufuk Hoca'yı zor günler bekliyor...

Not: FIVB Uluslar Ligi 6'lı Finaller'de ABD'ye karşı (3-2) muazzam bir mücadele örneği sergileyen ve altın madalyayı da en az bu gümüş madalyalar kadar hak eden Filenin Sultanları'na ayrıca tebrik ve takdirlerimi sunarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder