8 Haziran 2018 Cuma

Shaquille O’Neal; Nam-ı Diğer “Win Diesel”

08 Mart 2016


Bir basketbolcu, dünyayı nasıl etkileyebilir? Daha doğrusu, ne kadar özgün ve şahsına münhasır olabilir? İşte bu soruların cevapları, 2.16’lık ve 150 kiloluk bu “minik” cengaverden, Shaquille Rashaun O’Neal’dan geçiyor. Çünkü o sadece muhteşem bir basketbolcu olmakla kalmadı; bunun yanı sıra en az kendisi kadar dev bir mizah odağı, kültür ikonu ve medya figürü olmayı da başardı. NBA’in teknoloji ile beraber globalleşmesinde muazzam bir payı bulunan bu “Kocaoğlan” (ki lakaplarından biri de ‘Big Fella’dır), şov konusunda ABD’nin tüm dünyadan ne kadar üstün olduğunun da canlı bir kanıtı olmayı başardı. Biz de, güldürürken kara kara düşündüren Shaq ve onun dillere destan hikayesini anlatmaktan tarifsiz bir keyif alıyoruz elbette…


6 Mart 1972’de New Jersey’de dünyaya gelen Shaq, doğar doğmaz bir felaketle yüzleşmişti; öz babası uyuşturucu yüzünden hapse girmekle kalmayıp, tahliye olduğunda Shaq’e babalık yapmaktan vazgeçmiş ve tüm babalık ödevlerini Shaq’in üvey babası Philip Harrison’a ‘devretmişti’. O günden sonra babasıyla bir daha konuşmayan Shaq, kendisine yapılanı hiçbir zaman unutmadı ve biyolojik babasını affetmedi. O kadar ki, Shaq Fu isimli albümünde “Biyolojik Olması Önemsiz” adında bir şarkıyla, üvey babasını öz babası bellediğini tasdik edecekti. Belki de bu yüzden, orduda hizmet veren üvey babasıyla gerek Almanya’ya, gerekse de Texas’a gidip yerleşirken hiç mızmızlanmadı. O, daha o zamandan bir ‘gönül insanıydı’.
Tabi isminin anlamına tam tezat teşkil eden Shaq’i Shaq yapan dönüm noktası, basketbolla tanışmasıydı; henüz 10 yaşındayken 1.80’lik bir boya ve kemik yapısı açısından da eşsiz bir atletizme erişince, üvey babası onun yoluna bir basketbol potası, bir de turuncu bir top koydu ve Shaq, ilkin New Jersey günlerinde basketbolla aşk yaşamaya başladı. Henüz o yaşlardayken bir mahalle maçında Shaq’i seyreden NBA efsanesi Bill Russell kendisinden o kadar övgüyle bahsetti ki, Shaq için basketbolda bir kariyer yapmak kaçınılmaz hale geldi. Russell, Shaq’i seyrederken 15-16 yaşlarında birisini izlediğini düşünmüş ve Shaq’in daha 10 yaşında olduğunu öğrenince, “Bu çocuk gelmiş geçmiş en iyisi olacak!” diye haykırmıştı. İrtibatları o günden sonra hiçbir vakit kopmadı, fakat Shaq’in yolu sadece Mr. Russell’dan ibaret değildi…
Rap ve hip-hop kültürüyle özdeşleşen Kocaoğlan, San Antonio’daki Robert Cole Lisesi’ne kaydolduğunda, lisenin basketbolda başarılı olacağını düşünenler çoktu; ama iki senede 68-1’lik bir galibiyet oranıyla tarih yazacağını kimse beklemiyordu. Sezon boyu topladığı 791 ribaunt ile bugün bile geçilemeyen bir rekor kırıp, iki yılda bir eyalet şampiyonluğu kazanmayı başaran Shaq, hook (çengel) atışlara o denli ağırlık vermişti ki, otoriteler stilini Skyhook’ları ile ünlü Kareem Abdul-Jabbar’a benzetiyordu. Lakin lisede 33 numaralı forma başkasına ait olduğu için, Kareem’den etkilenmesine rağmen onunla aynı forma numarasını paylaşamadı Shaq; ve 32 numarayla destanlar yazdı.
Esasen NBA, daha önce Shaq’e çok benzeyen bir titanı seneler boyu parkelerde hayretle seyretmişti; Wilt Chamberlain, tıpkı Shaq gibi, 2.10’un üzerinde bir boy ve Tanrı vergisi bir kas yapısı ve atletizmle yeteneklerini öyle destansı bir biçimde harmanlamıştı ki, lig tarihinin, hatta tüm dünyadaki basketbolun görüp görebileceği gelmiş geçmiş en dominant oyuncusu haline gelmişti. Dolayısıyla, emsalsiz değildi Shaq; lakin benzetildiği kişi tarihte bir eşi benzeri daha olmayan ve bireysel başarılarının yanına dahi yaklaşılamayan bir efsane olduğu için, insanların böyle bir “Sihirli iksir içmiş Oburiks’i ilk kez görüyormuşçasına” şaşırması hiç de anormal kaçmıyordu…
Fiziksel açıdan Wilt’i, oyun tarzı olarak da Artis Gilmore, Patrick Ewing, Kareem ve Hakeem Olajuwon’u andıran Shaq, 2.16’lık bir boya eriştikten sonra bile 130 kiloluk fiziğini bir balet zarafetiyle sahanın bir ucundan diğer ucuna taşıyabiliyordu. Tabiatı öylesine tuhaf bir kompozisyondu ki, 2012’de kolaylıkla McDonalds liselerarası organizasyonunun tarihteki en büyük 35 oyuncusundan biri seçilmişti. Üniversitede Louisiana State’i tercih etmesi LSU’yu tüm medyanın ilgi odağı yapmayı başarmıştı. Adolph Rupp Ödülü’nü kazanan Shaq, iki kez All-American, iki kez de SEC konferansında yılın oyuncusu seçilmesine rağmen takımını serbest atışlardaki zaafı yüzünden şampiyonluğa taşıyamadı. Wilt ile olan benzerliği bir kez daha kendini gösteriyordu – her iki dev de tüm kariyerleri boyunca serbest atış yüzdelerinin düşüklüğünden muzdaripti ve öyle de kalacaklardı. Shaq LSU’ya bir NCAA şampiyonluğu kazandıramasa bile, başarıları sayesinde okulu Shaq’in bronz heykelini okulun basket sahasının önüne dikerek ve LSU’nun Hall of Fame’ine seçerek bu devin hatırasını ölümsüzleştirdi.
Tabi Shaq’in Wilt’ten çok büyük bir farkı da mevcuttu; hem önünde, hatalarından dersler çıkartabileceği Wilt gibi bir öncüye sahipti, hem de Wilt’in hiç olmadığı kadar sıcakkanlı ve espritüeldi. Yaratıcı edası, nüktedan yaklaşımı sayesinde, medyayla belki de tarihteki hiçbir basketbolcunun başaramayacağı kadar sağlam ilişkiler kurdu ve bu ilişkileri hep kendisine en yararlı biçimde kullanabilecek feraseti göstermeyi başardı.
Shaq’in ilginç bir özelliği de, erkenden profesyonel olma kararı almasına rağmen dışarıdan okulunu okumaya ve mezun olmaya karar vermesiydi. Hatta Shaq, üzerinde binlerce zeki espri türettiği üzere, liderlik ve mizahın ilişkileri üzerine önce yüksek lisans, yakın tarihte de doktora tamamladı ve “Dr.” unvanını almayı başardı. Ama asıl dikkat çekici olan durum, bir rivayete göre, tarihin ilk Dream Team’inin yaratıldığı 1992 Barcelona Olimpiyatları’na NCAA kontenjanından Shaq’in alınmamasındaki asıl sebebin, Shaq’in daha NBA kariyeri başlamadan bile takımdaki onca NBA efsanesinden daha çok ilgi çekeceği kaygısıydı. Belki de tam bu yüzden hakiki Rüya Takım’dan mahrum kalan Shaq, acısını 94 ve 96’da kurulan diğer iki Dream Team’e katılıp altın madalyaya uzanarak çıkaracaktı.
Sıra, NBA Draft’ına gelmişti. 92 Draftı'na katılma kararı alan Shaq, 1. Sıra seçim hakkını kazanan takım için sorgusuz sualsiz ilk ve tek tercih olacaktı; boyalı alanı bu şekilde domine edebilen bir “kütleyi” uzun yıllardır görmeyen NBA yetkilileri, Shaq’in lige adım atacağı ânı dört gözle bekliyordu. Niye mi? Takvimler 1992-93 sezonunu gösterdiğinde 80’lerin iki efsanesi Larry Bird ve Magic Johnson Dream Team sonrasında emekli olmuşlardı, Isiah Thomas ve Dominique Wilkins sakatlıklarla boğuşuyordu, Kareem gitmişti ve ilk three-peat’ine imza atmanın peşinden giden Jordan, bir sezon sonra erkenden ayrılacak kadar basketboldan soğumuştu. Dolayısıyla Shaq NBA’e geldiğinde meydanı boş bulmuştu, diyebiliriz; ki söz konusu ikonlar ayrılmışken, o “Megastar” boşluğunu NBA’in birisiyle doldurması şarttı. O oyuncu, Shaq olacaktı…
Piyangoyu bulan takım, henüz ligde 4. senesini yaşayan Orlando Magic oldu. Nick Anderson, Dennis Scott ve (Shaq’e 33 numaralı formayı inatla vermeyen) Terry Catledge gibi kalbur ama potansiyelli bir iskeletle bir önceki sezon 21 maç kazanan Magic, yazları Magic Johson gözetiminde idman yapan Shaq’in gelişiyle 20 galibiyet fazla alıp sezonu 41-41 ile, yani %50 galibiyet oranıyla noktalıyordu. Shaq’in etkisi sadece bununla sınırlı değildi; çıktığı daha ilk maçta 18 ribaunt toplayan, haftanın oyuncusu için aday gösterilen, Michael Jordan’dan bu yana çaylak sezonunda All-Star’a seçilen ilk oyuncu olma başarısını gösteren ve sezonu 23.4 sayı 14 ribaunt 3,5 blok gibi akıl almaz ortalamalarla tamamlayıp açık ara Yılın Çaylağı ödülünü alan “Diesel”, zıplama kabiliyetini inanılmaz kuvvetiyle birleştirince gençliğinde kırdığı 15 potaya çaylak sezonunda 2 tane daha eklemiş ve NBA parkelerine ayak basar basmaz yeri göğü inletmişti.
Dahası, All-Star maçında birlikte Doğu takımında yer aldığı Michael Jordan, Isiah Thomas’ın kendisine 1985’te yaptığını yapmayıp, bu yeni süperstar adayını kanatları altına almış, parlaması için maçta elinden geleni yapmıştı. Hatta ısınma evresinde Shaq’i teke tekte savunduğu an hemen meşhur olmuştu. Shaq bu sıcakkanlı ve egolardan arınmış yaklaşım yüzünden, Jordan’ı her daim çok takdir edecekti. Sahneyi devralan, usulünce devretmeyi de biliyordu zira…
Shaq ve MJ’in All-Star şovu

O yıllarda bile, süper kahramanı olduğu, kendine ait bir çizgi roman serisi bulunan Shaq, ilk senesinde play-offları tam tabiriyle kıl payı ıskalamıştı. Asıl maksadına, bir sonraki sene takıma 
(yine aynı draftta seçilen Chris Webber karşılığında) katılan çaylak oyun kurucu Anfernee “Penny” Hardaway sayesinde ulaşacaktı; Penny, oyun kuruculuğu bakımından Magic Johnson’ı, penetreleri ve deliciliği bakımındansa Jordan’ı anımsatan, yepyeni, çağın ilerisinde bir tarza sahipti. Shaq gibi, zamane pivotları David Robinson, Alonzo Mourning ve Patrick Ewing’e ilk andan itibaren taş çıkartan bir dominant güç ile birlikte Penny, iskeleti sağlam Orlando’yu 50 galibiyete taşımayı başarmıştı. Shaq neredeyse maç başına 30 sayı (ki David Robinson’ın ardından lig ikincisiydi) üretiyordu ve %60’lık bir isabet yüzdesiyle oynuyordu. Kariyerinin ilk triple-double’ını, hem de 15 blokla o sezon yapmıştı. Yine All-Star seçilmesinin yanı sıra, sezonun üçüncü en iyi beşine de alınmıştı. Kulübü tarihinin ilk play-offlarına erişseler bile ilk turda Reggie Miller’ın Indiana’sına süpürülmelerinin tesellisiydi bu ödüller. Shaq, hızlıca meydana çıkıyor ve tecrübe kazanıyordu…
Shaq’in diğer efsane pivotlarla oynadığı Nike reklamı
Sonraki sezon çok daha başarılı geçti; yine maç başına 30’a yakın sayı üreten ve ligin sayı kralı olmayı başaran Shaq, MVP oylamasında da David Robinson’ın arkasından 2. sırayı alıyordu. Arka arkaya üçüncü kez All-Star seçilmesinin yanı sıra, takımının 57 galibiyete ulaşmasında ve tarihinde ilk kez bir play-off turunu (Boston’ı yenerek) geçmesinde başrolü oynuyordu “Superman”. Bu da yetmemişti Shaq’e; önce, basketbola uzun bir ara veren Michael Jordan’ın formsuzluğunu iyi değerlendirip Konferans Yarı Finali’nde Bulls’u, ardından da Konferans Finali’nde Reggie Miller’ın Pacers’ını yenip, NBA finalinde, Hakeem Olajuwon ve Clyde Drexler’lı Houston Rockets’ın karşısına dikildiler. Henüz kuruluşunun üzerinden sadece altı sene geçmiş bir kulübü Penny ile birlikte (hem de sadece üçüncü sezonunu geçirirken) NBA Finali’ne çıkartan Shaq, Nick Anderson’ın tarihî hatalarının da etkisiyle, Hakeem “The Dream”e süpürülmekten kurtulamadı. Bu seride 28 sayı, %60 saha içi isabet yüzdesi, 12.5 sayı ve 6 asist ortalamaları tutturan Shaq belki de, bir önceki yılın da şampiyonu olan Houston karşısında ezilmeyen, ayakta kalan ve Hakeem karşısında tutunmayı başarabilen tek Magic oyuncusuydu; ama, henüz yüzük için erkendi…
Shaq ve Penny’den seçmeler
Bir sonraki yıl, Shaq kariyerinin ilk ciddi sakatlığını yaşadı ve 28 maç kaçırdı; zekâsı ve mizahı sayesinde artık hemen her komik ortamın istisnasız aranılan adamı haline gelmeyi başaran bu “dev çocuk”, sakatlığına rağmen 26.6 sayı 11 ribaunt ortalamalarıyla takımının 60 galibiyete ulaşmasında rol oynadı. Ligin en iyi üçüncü beşine bir kez daha seçildikten ve 4. All-Star maçını oynadıktan sonra, sıra, play-off’lara gelmişti. O yıl rekor kırarak 72 galibiyet elde eden Chicago, geçen senenin rövanşında Magic’e hiç acımayacak ve seriyi 4-0’la süpürecekti. Son maç bittiğinde Jordan’ın Shaq’e gidip kulağına “Kazanmayı öğrenmek için önce kaybetmeyi öğrenmen gerekir” diye fısıldaması, Shaq için çok anlamlı ve özel oldu.
Belki de bu yüzden, o yaz sona eren kontratını yenilemeyerek Magic’ten ayrılmayı seçti. Şampiyonluk adayı bir takımda oynamak istediğini söylemişti; gelgelelim, tercih ettiği takım, yani Los Angeles Lakers, Magic Johnson gitti gideli değil şampiyonluk kazanmak, play-off’lara bile kalmakta sıkıntı yaşıyordu. Takım kimyasını ve Shaq’i kaybetmemek için, lüks vergisi ödemeyi göze alıp Diesel’e Lakers’ın ödeyeceği miktarın çok benzerini teklif eden, hatta Shaq rahat etsin diye koç Hill’i kovmayı bile öneren Magic, kısa sürede yaşanan onca başarıya ve Penny’nin varlığına rağmen, Shaq’i ikna etmeyi başaramayacaktı. Esas sebep belliydi; Shaq, medyanın gözbebeğiydi ve hep göz önünde olmak için büyük bir şehre gitmek istiyordu. Daha Orlando’dayken bile başta Kazaam olmak üzere iki filme ve bir rap albümüne imza atan böyle bir oyuncu için Los Angeles’tan daha cazip neresi olabilirdi ki? Yıllar sonra aynı olayı Dwight Howard ile bir kez daha yaşayacak olan Orlando Magic’in kalbi son derece kırılmıştı…
Shaq ve Decision’ı
7 yıl ve 121 milyon dolar gibi zamanı için rekor meblağda bir anlaşma karşılığında, LeBron James’in 2010’daki “The Decision” skandalından çok daha önce, 1996 yazında hakiki “Decision” açıklamasına imza atan Shaquille, Melekler Şehri’ne adım attığında Nick Van Exel hariç tam bir enkaz devralıyordu. En büyük şansı, tıpkı onun gibi büyük bir takımda oynamak için ilk dakikadan naz yapmaya başlayıp o yaz Lakers’a takas olan Kobe Bryant’ın varlığıydı. 94’ün ardından, 96’daki Dream Team’i de altın madalyaya ulaştıran Shaq, egosunu da bir hayli beslemeye başlamıştı Los Angeles sayesinde. Mizahî bir diplomasiyi esas alan zekâsı, onu günden güne daha popüler hale getiriyordu. Lakers tarihinde George Mikan, Wilt ve Kareem gibi titanlardan sonra mirası o devralmıştı ve oynadığı reklam filmlerinin, imzaladığı sponsorluk anlaşmalarının ardı arkası kesilmiyordu.
Shaq’in Bill Russell, Kareem ve Wilt ile tanışması
Shaq o sezon 30 maç kaçırsa bile 26.2 sayı ve 12.5 ribaunt ortalamalarıyla oynayarak, alınan 56 galibiyete en büyük katkıyı yaptı. Bu arada '97 All-Star maçında açıklanan NBA tarihinin gelmiş geçmiş en büyük 50 oyuncusunun içerisine “ileri görüşlü” NBA yöneticilerinin Shaq’i de dahil etmesi, o vakitler çok çok büyük tepkiler toplamıştı – neticede Shaq, henüz bir şampiyonluk bile yaşamamış, yalnızca 5 senedir ligde boy gösteren birisiydi ve onca efsaneyle aynı cümlede adının geçmesi NBA tarihine de, o efsanelere de bir hakaretti. Eleştirilere aldırmayan Shaq ise, play-offlarda bir maçta 46 sayı atsa bile, Utah karşısında seriyi kaybetmelerini engelleyememişti. Bir sonraki sezon da Shaq sayesinde Lakers 61 galibiyet alıp Pasifik Grubu lideri olmayı başarmıştı; fakat bu sefer Konferans Finali’nde Utah’a süpürüleceklerdi. Lokavt senesinde koç Dell Harris yerini Kurt Rambis’e bıraksa bile, Lakers ve Shaq farklı bir senaryo yaşamayacak ve bu defa da Spurs’e elenecekti. Sonrasında takımın başına Chicago ile iki three-peat’e imza atmış olan, üçgen hücum ve Zen üstadı koç Phil Jackson’ın getirilmesiyle, Shaq, kazananlar arasında yerini alacaktı…
Jackson gelir gelmez Shaq’e, yıllardır mizahı ve “goygoyculuğu” yüzünden hasara uğrattığı kazanma hırsını hatırlattı ve her sene MVP olması gerektiğini, hatta Shaq emekli olduktan sonra NBA’in bu ödüle kendisinin adını vermesi gerektiğini söyleyerek beklentilerini dile getirdi. Kobe’nin bir süperstar seviyesine gelmesi, takıma Rick Fox gibi işin püf noktalarını bilen, Robert Horry gibi en kritik anlarda eli titremeden şutu yollayan ve Derek Fisher gibi pas dağıtıp boş şutları sokabilen parçaların eklenmesi, yanlarına Glen Rice, Brian Shaw, AC Green ve Devean George gibi görev adamlarının da eklenmesi sayesinde, üçgen hücumun yeni hali Lakers’ı coşturmuştu. Böylelikle 3 sene arka arkaya şampiyon olup bir three-peat’e imza atan Lakers’ta Shaq hep başroldeydi. Üstelik 2000-2004 arası NBA’in tartışmasız en durdurulamaz ve dominant gücüydü “Superman”.
Tabi kariyerinin ilk yıllarına nazaran bazı değişiklikler de yaşıyordu; idman sevmemesi, beslenmesine dikkat etmemesi ve medya ikonu olmayı haddinden fazla ön plana koyması, kilosunu 154’e çıkartıp dillere destan hareketliliğini azaltmış, sakatlıklara da davetiye çıkartmıştı. Yine de o kadar kuvvetli bir cüssesi vardı ki, rakiplerin elinde Shaq ile fiziksel olarak eşleştirebilecekleri hiç kimse yoktu. Vlade Divac bu durumu şöyle özetliyordu: “Karşınızda bir duvar olduğunu ve sizi ittirdiğini düşünün. Shaq’i savunmak böyle bir şeydi işte.” Belki de bu sebepten ve Shaq’in “önemli olmayan” tüm serbest atışları çok düşük yüzdeyle atmasından ötürü, NBA, “Hack-a-Shaq” isimli bir taktik geliştirdi. Bu taktik uyarınca, ne vakit Shaq hücumda ivmelenirse, yani ne vakit “Shaq Attack” başlarsa, rakipler kolayca faul problemine girmeyi dert etmeyecek isimlerle arka arkaya sert fauller yapıp Shaq’i yıpratıyor ve mümkün mertebe faul çizgisine yolluyordu. Daha önceleri Wilt Chamberlain’e de uygulanan bu strateji, ilk kez Shaq ile bir isme kavuşmuştu – ki faul atış yüzdesi çok düşük olan DeAndre Jordan ve Andre Drummond gibi oyuncular açısından bugün bile ana fikri devam ediyor.
Biraz daha derinlere inecek olursak; Jordan bıraktığından beridir epey güç kaybeden Doğu Konferansı, Iverson önderliğindeki Philadelphia, Reggie Miller’ın Indiana’sı ve Jason Kidd’in New Jersey Nets’i ile üç yıl arka arkaya finallerde Lakers’ı sınadı; fakat Shaq ile eşleşebilecek kimseleri olmayınca galip gelemediler. Esasen bu konuda, play-offlarda yenilgisiz ilerleyip finallerin ilk maçında kendi evlerinde Iverson’ın coşturduğu Sixers’a yenildikleri maç bir istisnaydı; ama serinin sonunda gülen, Lakers olmuştu. Shaq, mutlu sona ulaştığı bu üç finalin her birinde Finaller MVP’si seçilmesinin yanı sıra, 2000’de normal sezon MVP’si ödülünü de almış ve finallerden birinde, finaller tarihinin en çok sayı üreten pivotu olmayı başarmıştı.
2000 Konferans Finali’nin tarihi 7. maçı ve hikayesi
Bu yol sancısız değildi elbette; 2000’de Sabonis’li, Rasheed Wallace’lı, Steve Smith’li Portland’a Konferans Finali’nde elenmekten mucize eseri kurtulmuşlardı (ki Phil Jackson bile ümidini kesmişti, ama Kobe ve Shaq vazgeçmemişlerdi), 2002’de Sacramento’ya Robert Horry’nin sihirli son saniye üçlüğüyle üstünlük kurmuşlardı; Shaq başta Charles Barkley, Charles Oakley ve Brad Miller başta olmak üzere pek çok rakiple arasında geçen fiziksel mücadele (ve kendisi reddetse bile, top elindeyken rakipleri dirsekleme sevdası) yüzünden çok sayıda olaya ve kavgaya karışıp cezalar almıştı; Portland ve Sacramento serilerinde hile ve hakem şikesi gibi kimi ithamlara maruz kalmışlardı ve Kobe, Kobe Bryant haline gelene dek, yani three-peat’in ikinci şampiyonluğuna kadar, Shaq tüm zor anlarda neredeyse tek başına inisiyatif alıp takımı sırtlamıştı. 2000 All-Star maçında MVP seçilmesi de, tüm bunların kaymağıydı…
Shaq – Barkley kavgası
Bu dönemde maç başına 30 sayının üstüne çıktığı sezonlar oldu, fakat bilhassa son şampiyonlukta sağ ayak başparmağında başlayan sakatlık, 2002 Finalleri’nden sonra ameliyatlık hale gelmişti. Ama bu üç sene boyunca Shaq, ligin en büyük oyuncusu olmuştu ve şampiyonluklar da bunun açık belgesiydi. Böylelikle Shaq, kaybedenler arasında yer almaktan kurtulmuş ve Wilt’i de şampiyonluk sayısı bakımından aşmayı başarmıştı. Wilt bile ta Orlando yıllarında Shaq’in “Atletizmini 10 yıl boyunca koruması ve hırslanması halinde, ikinci Wilt olabileceğini” dile getirmişti; Shaq ise, kilo almasına rağmen o dönemin NBA’inde bu mertebeye erişmişti.
Sonrasında, ayak başparmağı sakatlığı ve takım yönetimi ile yaşamaya başladığı sorunlar yüzünden Shaq ve Lakers 2003’te Finallere kalmayı başaramadı. Hemen ardından takviye yapmayı kafaya koyan Lakers yönetimi, son demlerini yaşayan iki efsaneyi, Karl Malone ve Gary Payton’ı minimuma yakın kontratlar karşılığında takıma katarak yeni bir “Yenilmez Armada” imajı yaratmayı başarmıştı. Takım beklendiği gibi bir performans gösterse de, bir yüzük kazanabilmek umuduyla Lakers’a gelen Karl Malone sezon ilerledikçe büyük bir sakatlık yaşadı ve takımın gücü azaldı. Buna karşın sezonun kalanında zirveyi kimseye bırakmayan Shaq ve arkadaşları, NBA Finali’ne bir kez daha yükselip, Larry Brown’ın özel oyuncular ve yıkılmaz bir savunma düzeniyle kurduğu Detroit Pistons ile yüzleştiler.
Asıl dram, tam da burada yaşandı. Shaq, seri boyunca, kendi koçu ve idarecileri dahil pek çok kişinin hemfikir olduğu üzere, çok pasif ve etkisiz kalmıştı. Halihazırda Malone’dan yoksun olan takımı Kobe düzen dışına çıkarak tek başına kurtaramaya çalışıp başaramadığı için, olası bir şampiyonluk ihtimali çöpe gitmişti. Bu dev hayal kırıklığının ardından, idareci Mitch Kupchak Shaq’ten, takımın sahibi Jerry Buss da Phil Jackson’dan kurtulmayı kafasına koymuştu. Takımın iddiasına göre Shaq, kontrat yenileme görüşmelerinde, sadece Lakers’ın değil hemen hiçbir NBA takımının ödeyemeyeceği kadar çok para istiyordu –Shaq'e göre ise, Lakers’ın maksimum kontrat hakkını kendisinden değil Kobe’den yana kullanma taraftarıydı ve kendisinden fedakarlık talep etmekle cimrilik yapıyorlardı. Phil Jackson ile yollar ayrıldıktan sonra, Shaq de takas olmayı kafaya koymuştu. Lüks vergisini seve seve ödeyecek olan Dallas Shaq için Nowitzki’yi gözden çıkaramayınca, talih Miami’ye güldü ve Shaq, Brian Grant, Lamar Odom, Caron Butler ve draft hakkı karşılığında yine Florida’nın yolunu tuttu…
2004-05, Shaq’in “Miami’ye şampiyonluk yaşatmaya geldim” vaadinin heyecanı içerisinde geçti. Takımın yeni süperstar adayı Dwayne “Flash” Wade (lakabını bizzat Shaq koymuştu) ile birlikte Miami’yi 57 galibiyete ve Doğu’nun zirvesine çıkartan Shaq, uzun zaman sonra çok sağlıklı bir sezon yaşamakla kalmayıp, 23 sayı 11 ribaunt ortalamalar tutturmuş ve ligin en iyi beşine seçilmenin yanı sıra, normal sezon MVP’si ödülünü de (kimilerine göre haksız biçimde) ucu ucuna Steve Nash’a kaptırmıştı. Play-offlarda ise bir kez daha Detroit engeline takılmalarının sebebi hem Shaq’in burkulan ayak bileği, hem de koç Stan Van Gundy’nin Shaq üzerinden hücum çizmekteki pintiliğiydi. Aslında o yıl yaşanan en ilginç hadise, Doğu takımıyla All-Star’a çıkan ve uzun yılların ardından galibiyeti Doğu’ya getiren Shaq’in, maçın MVP’si seçilen Allen Iverson’ca canlı yayında “Bu oyunu oynamış en büyük oyuncu” ilan edilmesiydi…
Iverson’ın bahsi geçen sözleri, 5.17 ve devamı
O yaz 5 yıl 100 milyon dolarlık yeni bir sözleşmeye imza atan Shaq ve Heat, sezona şampiyonluk parolasıyla başlıyordu. 2005 yazında vefat eden, NBA’in ilk büyük pivotu George Mikan’a çok büyük bir vefa gösterip Mikan’ın tüm cenaze masraflarını üstlenen Shaq, “Mikan ve oyuna kattıkları olmasa, ben bir hiç olurdum” sözleriyle, uzun zamandır unutturduğu saygılı ve duygusal yönünü bir kez daha gözler önüne sermişti. Shaq sakatlanana dek moraller yerindeydi; Shaq yokken çok zorlanan takım, bir de koç Van Gundy’nin ayrılığıyla sarsılmıştı. Shaq’i sevindiren nokta ise, takımın Genel Menajerlik görevini yapan efsane koç Pat Riley’nin takımın başına koç olarak geçmesi ve play-offlara saklamak adına, sakatlıklardan sonra Shaq’in oynama süresini kısıtlamasıydı. Bu taktiği çok seven Shaq, tüm önceliğinin bir şampiyonluk olduğunu defalarca dile getiriyordu; ona göre maçta 50-60 sayı atıp kaybetmektense, kariyerinin en düşük rakamlarını elde edip kazanmak daha evlaydı.
Hakikaten de play-offlarda bu perspektifin ne denli isabetli olduğunu herkes gördü; Chicago, New Jersey ve Detroit serilerinde Shaq 20+ sayı 10+ ribaunt ve 3+ blokluk ortalamalar tutturup pota altının canına okuyacaktı. Sonrasında, yani NBA Finali’nde ise, Wade’in çok büyük gayretleri sonucu, 2-0 geriye düştükleri seride arka arkaya 4 maç kazanıp Dallas’ı yenerek şampiyonluğa ulaştı Heat ve Shaq. Nihayet vaatler yerine getirilmiş, Shaq, kulübün ilk şampiyonluğunu kazanmasına büyük katkı yapmıştı. Sonraki senelerde “çalışmayı sevmeyen” tabiatı ve (kitabında anlattığı üzere, Pat Riley ve ekibinin kendisine yanlış bir kas/yağ oran endeksi benimsetmeye çalışması ve ayak baş parmağına fazla yük bindirilmesi sonucu gelen) sakatlıklar Shaq’i gitgide esir almaya başlayacaktı; üstüne Jason Williams’ı takımdan gönderdiği için sürtüşme yaşadığı Pat Riley ile minik bir fiziksel itişme de yaşayınca kendi kuyusunu kazmış oldu ve 2008 senesinde Phoenix’e takas edildi…
Shaq, Dwight Howard ve LeBron’ın dans şovu
Eski hareketliliğinden ve atletizminden çok şey kaybeden Kocaoğlan, Phoenix’te double-double ortalamalar yakalayıp, bir maçta da 45 sayı 11 ribaunt üreterek, kariyerinde 49. kez 40 sayıyı aşmayı başardı. Zeki ve mizahi yaklaşımıyla pek çok gergin konuyu eğlenceye çevirmeyi sürdüren Shaq, All-Star seçilmeyi de ihmal etmemişti. All-Star’da koreografisi tamamen spontane bir şekilde hip-hop dans şovu gerçekleştirerek, halen NBA’in tek hakiki şovmeni olduğunu bir kez daha cümle aleme kanıtladı. 2004’ün ardından bir kez daha (Kobe ile birlikte) All-Star MVP’si olması da, hiç şaşırtıcı değildi haliyle.
Shaq’in All-Star takdimindeki gösterisi
Oyuncu olarak aynı dominantlığı sürdüremediği için takımlarına fayda/maliyet ekseninde eskisinden çok daha az yarar sağlayabilen Diesel, spektaküler yorumlarda bulunmaktansa hiç çekinmiyordu. Phoenix play-offlara kalamamasına rağmen, çaylak sezonundan sonra kariyerinde ilk kez play-off’lardan mahrum kalan Shaq yine bir şekilde hep gündemdeydi. Ertesi sene Sasha Pavlovic ve Ben Wallace karşılığında Cleveland Cavaliers’a takas olduktan sonra, bu defa hedefinin “Kral’a bir yüzük kazandırmak” olduğunu söylemiş ve LeBron James’in liderliğini kabul etmişti. Fakat sakatlıkların da etkisiyle lig lideri Cavs, Boston’ın Garnett-Pierce-Allen üçlüsüne direnemedi ve Konferans Finali’nden öteye gidemedi. Sonraki sene, eskisi gibi saha dışında “haylazlıklar” yapmaması kaydıyla kendisini isteyen sabık rakibi Boston’a takas edildi, fakat sakatlıklar, Shaq’in bir başka yüzük daha kazanmasına mani oldu. Bunca sakatlığa yaş da eklenince, Shaq, 2011 senesinde emeklilik kararını açıklayarak parkelere veda etti…
Shaq’in tüm All-Star maçlarından derlemesi
Böylesi bir şovmenin, vedasının ardından bomboş oturacağını ve hafızalardan silinmeyi kabul edeceğini düşünmek, elbette ki bir gafletti; 2011’den bu yana TNT kanalında Kenny Smith, Ernie Johnson ve Charles Barkley ile kahkahası hiç eksilmeyen basketbol programları yapan Shaq, yorumculuk kariyerinde de yaratıcılığını ve özgünlüğünü konuşturuyor. 2012’de çaylaklar maçının kadro seçimini Charles Barkley ile birlikte gerçekleştirip o takımlara koçluk da yapmaları, bunun haricinde artık geleneksel bir hale gelen ve o hafta kendini komik duruma düşüren NBA oyuncularının sergilendiği “Shaqtin’ A Fool” isimli parodisi, yine Shaq’i reytinglerin bir numarası haline getiriyor. Tabi kendisinden sonra Superman unvanını devralmaya çalışan Dwight Howard’a hiciv ve yergide de kusur etmiyor.
Bu yıl, yani 2016’da Allen Iverson ve Yao Ming ile birlikte NBA Hall of Fame’ine (Şöhretler Müzesi) seçilen Shaq, böylelikle gelmiş geçmiş en iyi 50 oyuncu listesinde Hall of Fame’e girememiş tek isim olma “utancından” da kurtuldu. Her şey bir yana, Shaq, pota altında muazzam bir güç ve özel tipte dominant bir pivottu. O’nu tüm diğer oyunculardan ayıran bir diğer özelliği ise, şovmenliği ve medya ile ilişkileriydi. O daima insanları eğlendirdi, güldürdü ve (Kobe ile dargınlığı dahil) en sıkıntılı hadiseyi bile mizahi bir dille telafi etmeyi başardı. 19 yıla 4 şampiyonluk, 15 All-Star maçı, 3 All-Star MVP’si, 1 normal sezon ve 3 Finaller MVP’si, 8 All-NBA En İyi Beşi, 2 En İyi İkinci Beş, 3 En İyi Üçüncü Beş, 3 Yılın İkinci En İyi Savunma Beşi, 2 sayı krallığı, 28.586 sayı (maç başına 23.7 – ki Shaq faul atışlarını düzeltse rahatça 30 bini görürdü), 13.099 ribaunt (maç başına 10.9), 2.732 blok (maç başına 2.3), %58’lik kariyer şut isabet oranı, güreş maçları, 10 film, onlarca dizi rolü, 8 rap albümü, emekli edilen iki forma ve sayısız nice başarı sığdırdı. Eminiz ki, başarıları için saygıların en âlâsını duyduğumuz ve NBA tarihinin en büyük 5 pivotundan biri kabul ettiğimiz sayısız lakaplı Dr. Shaq, dev egosuna rağmen bizi kızdırmaya değil, yüzümüzü güldürmeye hep devam edecek…
Minik bir bilgi: Miami’de fahri polis ilan edilen Shaquille O’Neal, bir Müslümandır, fakat bununla gündeme gelmekten hoşlanmaz.
Bonus videolar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder